1 2 3 4

21 Aralık 2012 Cuma

Montessori Yöntemi ve Felsefesi Nedir?


Montessori Yöntemi’nin en önemli özelliği yöntemin kendine has bir eğitim felsefesinin üstüne inşa edilmiş olmasıdır. Maria Montessori kendi oluşturduğu eğitim yöntemini anlatırken şöyle der “Çocuğu çalıştım. Çocuğun bana verdiklerini aldım ve onları ifade ettim. İşte Montessori Yöntemi budur. ” Bugün dünyada Montessori Eğitimi öncelikle okul öncesi ve ilköğretimde uygulanmaktadır.


Montessori Yöntemi, çocuğun bir birey olarak tüm özelliklerini mümkün olabilecek en ileri seviyede geliştirmeyi hedefler. Bu yolda çocuğu sorular üreten ve sorularına cevaplar bulabilen biri olarak yetiştirir. Önemli olan kişinin kendine yeterli bir birey olabilmesidir.

Montessori Yöntemi özünde üreten ve mutlu insanlar yetiştiren bir hayat eğitimidir.

Montessori felsefesinin temeli; çocuğun ileride olacağı kişiyi, potansiyel olarak içinde taşıdığı düşüncesidir. Çocuğun bedensel, entelektüel ve duygusal potansiyeline tam anlamıyla ulaşması için özgürlüğe ihtiyacı vardır. Ama bu özgürlük, düzen ve özdisiplin yoluyla erişilecek bir özgürlük olmalıdır.

Dr. Montessori’ye göre çocuk, içi yetişkinler tarafından doldurulacak boş bir kâse değildir. “Konsantre olabilme ve uzun süre yoğunlaşabilme, irade disiplini ve olumlu sosyal davranış, öğrenme hevesi ve düzenli düşünme, hissetme ve hareket etme” özelliklerine sahipti. Bunlar, Montessori’ye göre psişik açıdan sağlıklı yeni çocuğun özellikleridir.

Montessori felsefesinde ‘çocuğun bireyselliği’ ön plandadır. Her çocuk, kendine özgü bir gelişime sahip bireysel bir kişiliktir.

Bir Montessori sınıfında, ‘evcilik’ anlayışı yerine, her davranışın gerektirdiği gerçek materyallerle ‘çalışmak’ ön plandadır. Çocuklar oynarken (aslında çalışırken) sınıf düzeninden ve malzemelerin korunmasından da sorumludurlar. “Yöntem; Çocuğa, Bilgiyi Dolaylı Olarak Öğretir ve Çocuklara Kendi Kendilerine Bakabilmeleri İçin Yardım Eder.”

MONTESSORİ EĞİTİMİNDE BASAMAKLAR

* Çocuğun Başkalarına da Hizmet Etmesi, Kendisine Verilenleri Yaşadığı Ortama Geri Vermesi; M. Montessori; “Eğitim mutlaka kişiye evrensel görevini öğretmelidir.” der. Sınıfta her materyalin sadece bir tane olmasının nedeni çocuğa sabrı, toleransı, başkalarını düşünmeyi ve paylaşmayı öğretmektir.

* Dünya Barışı: Evrensel görevlerin anlaşılması manevi bir gelişmedir ve iç barışı sağlar. İç barış da dünya barışının oluşmasına yardım eder.

* Hazırlanmış Çevre: Sınıf ortamı, öğrenmeyi mümkün kılan çeşitli çalışma alanları, çocuğun keşfetme eğilimini doyuracak şekilde yetişkin tarafından hazırlanır. Hazırlanmış ortamdaki zengin eğitim malzemeleri ile çocuklar kendi özgür seçimleri doğrultusunda, yaşlarına uygun beceri ve bilgileri kazanırken, büyük haz alırlar ve ilköğretime tam anlamıyla hazır hale gelirler.

* Özgürlük : Bir Montessori sınıfında çocuk; seçim yapmak, düşünmek ve bu düzenli hazırlanmış çevrede yaratıcı olmak için özgürdür. Özgürlüğün ilk şartı “bağımsızlık”, ikinci şartı ise “hazırlanmış çevre”dir. Üçüncü şart ise “özgür seçim”dir. Bu da düşünme ve muhakeme gücü ile bağlantılıdır. Çocuklara yetişkin yardımı olmadan, yalnız hareket etme olanağı verilmezse, onları hazırlanmış bir çevreye yerleştirmenin anlamı olmaz.

* “Bana Bunu Kendim Yapabilmem İçin Yardım Et.” : Öğretmenin çocuğa yapabileceği gerçek yardım; onun hassasiyetini ve ilgisini takip ederek seçenekleri net olarak sunmak, müdahaleden kaçınarak yaratıcı gücünü ortaya çıkarabilmesini sağlamaktır.

* Disiplin : Montessori, disiplinin, doğumla başladığına ve çocukta ortaya çıkması için yetişkin sevgi, saygı, güven ve özgürlük atmosferini yaratması gerektiğine inanır. Yetişkin, arzu edilen davranış konusunda model olmalı ve aynı zamanda çocuğu bu tarz davranışlara doğrudan yönlendirmelidir.

“Çocuğun özgür gelişmesinin sırrı; ruhen beslenmesi için gerekli olan şeylerin organize edilmesidir.” Bunun gerçekleşebilmesi için de ‘çevre’nin düzgün bir şekilde hazırlanmış ve gereken araçlarla donatılmış olması gerekir. Eğer çocuk kendi ihtiyaçlarına uygun bir çalışma alanı bulursa, bu onun kendisini geliştirmek için gerek duyduğu ihtiyacı, bize bildirmesini sağlar. Montessori eğitim sistemi, çocuğa bu çevreyi kurar ve çocuğun bu hazırlanmış çevrede güven içinde büyümesini sağlar.

Montessori yönteminin dayandığı dört temel ilke bulunmaktadır. Bunlar;

(1) “Kendi başıma yapmama yardım et”

(2) Her canlı varlığın kendine özgü bir gelişme planı vardır,

(3) ortam çocuğun yoğunlaşmasına elverişli olmalıdır,

(4) çocuğun gelişim evreleri “hassas dönemlerden” oluşmaktadır. Bunlar;

(1) “Kendi başıma yapmama yardım et”:

Montessori yönteminin çok sık tekrarlanan temel formülü budur. Çocuğu eğitimin gerçek bir rehberi olarak izlemek gerekir.Esas itibariyle “insan oğlu kendi kendini inşa eder.” Yetişkinin görevi çocuğun kendisini inşa etme sürecinde ona eşlik etmektir. Ve öncelikle kendisini geliştirmesinin ve kendisini inşa etme çalışmasının önündeki engelleri kaldırmak gerekir.

(2) İçkin (kendiliğinden) yapılanma planı:

Montessori, “hayatın doğal düzenine göre önceden yapılan bir şema bireylerin niteliğini belirler” diyor.

Eğitimde çocuğun özgür olması, içkin yapılanma planıyla belirlenen normal gelişimi engelleyen kösteklerden kurtulmadır. Her varlık gizli, örtülü güçlere sahiptir.

(3) Odaklanma ve dikkat:

Eğitimci çoçuk için amaçlı bir çevre ve ortam oluşturmalıdır. Bu ortam ona normal gelişme yönünde tüm varlığını toplamasına imkan vermelidir. “Odaklanma kendiliğinden kendi kendine eğitimin gerçek başlangıcını oluşturur ve çocuğu özgürleştirir.“

Öğretmenin temel görevlerinden biri uygun bir eğitim ortamı düzenlemektir.

Hazırlanan ortam odaklanmayı, iç düzeni, faaliyete yönelimi sağlamalıdır. Buradan hareketle çocuk çok sıkı incelemelerde bulunabilsin. Kısacası ortam çocuğun gelişim özellikleri dikkate alınarak uygun bir biçimde düzenlenmelidir.

(4) Gelişme Evreleri ve Eğitim:

Doğada kayıtlı kronolojik bir düzen vardır. Bu düzen çocuğun gelişme aşamaları, yani “hassas dönemler” olarak kendini göstermektedir. Eğitim bu dönemlerde duyarlı olmalıdır. Gelişim çizgisel bir seyir takip etmemesine rağmen, eğitim sistemi tamamıyla bu yanlış dogma üzerine inşa edilmiştir. Gelişme düz bir çizgi değildir, bir başkalaşımdır ve birbiri ardına gelen aşamalardan oluşmaktadır. Eğitim kendisini bu duruma uydurmak zorundadır.

Çocuklar bir gün yetişkin olacaklar ve hemen şimdi geleceklerini inşa etmeye başlamaktadırlar. “Hayatta başarılı olmak” için, her şeyden önce kendilerine güvenmeleri gerekir. Kendine güven aynı zamanda başkasına saygı temeline dayanmaktadır. Yetişkin bu dönemde çocuğun bu görevi başarılı bir biçimde yerine getirmesinde yardımcı olmalıdır. Bunun için yetişkin çocuğa bağımsız hareket etme, kendi başına yapabilme ve bağımsız düşünme imkanı vermelidir.

Bunu yapabilmek için, evde anne-baba, okulda öğretmen çocuğun hizmetine çocuğa uygun bir çevrede uygun öğretim materyali sunmalıdır. Bu materyal, çocuğun kültürün temel kavramlarını( yazma, okuma, matematik, biyoloji, coğrafya…) kendi kendine keşfetmesinde yardımcı olmalıdır. Çocuğun kişiliğinin ve zekasının gelişmesinde, hareket etme gözlem yapma, beş duyu organının hassaslaştırılması, sosyalleşme ve çalışmadan zevk alma önemli bir işleve sahiptir.

Tanınmış Bazı Montessori Öğrencileri:

1-Jeff Bezos, Amazon.com’un kurucusu

2-Sergey Brin ve Larry Page, Google.com’un kurucuları

3-Friedensreich Hundertwasser, Avusturyalı ressam ve mimar

4-Jimmy Wales, Wikipedia’nın kurucusu

5-Katherina Graham, Washinton Post’un sahibi ve editörü,

Kaynak: Eriman TOPBAŞ, Montessori Yöntemi İle Çocuk Eğitimi, Tekağaç Eylül



Yayıncılık, Ankara,2004

"Okul Öncesi Eğitimin Güçlendirilmesi" Projesi


Haber: 'Okul Öncesi Eğitimin Güçlendirilmesi' Projesi

Ağrı'da "Okul Öncesi Eğitimin Güçlendirilmesi" Projesi kapsamında toplu temelli erken çocukluk hizmetlerinin yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalara başlandı.

Milli Eğitim Bakanlığı'nın UNICEF'in teknik desteği ve Avrupa Birliği'nin finansal desteği ile hayata geçirdiği "Okul Öncesi Eğitimin Güçlendirilmesi" projesi, 10 pilot ilerinden biri olan Ağrı'da da başladı. Konu ile ilgili gazetecilere açıklama yapan İl Milli Eğitim Müdürü FatihBaşak, "Okul Öncesi Eğitimin Güçlendirilmesi" Projesi'nin dezavantajlı çocukların ve ailelerinin gündüz çocuk bakım ve okul öncesi eğitime kayıt ve devamlarını artırmaya katkı sağlamayı amaçladığını belirterek, "MEB kurumlarının, kamu kurum ve kuruluşlarının, belediyelerin ve STK'ların kapasitesini arttırmak ve toplum temelli modeller ve ortaklıklar geliştirmek yoluyla dezavantajlı çocuklar ve aileleri için nitelikli gündüz bakım ve okul öncesi eğitim hizmetleri oluşturmak ve geliştirmektir" dedi.

Projenin, pilot olarak seçilen Adana, Ağrı, Ankara, Diyarbakır, Erzurum, Hatay, İzmir, Mersin, Şanlıurfa ve Van illerinde uygulandığını ifade eden Başak, MEB ve UNICEF tarafından görevlendirilen Saha Koordinatörü Sevgi Özdinç'in Ağrı'daki ilgili kuruluşlar ile görüşmelere başladığını söyledi. Toplum temelli hizmetlerin; yerel düzeyde oluşum, yerelin ihtiyaç ve özelliklerine uygunluk, yerel katılım ve yerelden sahiplenme ilkelerine dayandığını dile getiren Başak, sözlerine şöyle devam etti:

"Okul Öncesi Eğitimin Güçlendirilmesi Projesi kapsamında oluşturulacak olan toplum temelli erken çocukluk hizmetlerinin Milli Eğitim Bakanlığı koordinasyonunda, yerel yönetimler, kamu kurum ve kuruluşları, özel kuruluşlar ve sivil toplum kuruluşları işbirliği ile oluşturulması ve yürütülmesi, yerel kaynakların etkin bir şekilde kullanımı ile finanse edilmesi, özellikle okul öncesi eğitime erişimi olmayan ve erişim zorluğu yaşayan dezavantajlı çocukları yönelik engelli, yoksul, göç ile gelmiş, roman, kırsal ve dağlık bölgelerde yaşayan vs. oluşturulması, çocukların farklı ihtiyaçlarına göre şekillendirilebilme esnekliğine sahip olması yani tam günlük, yarım günlük, haftada 2-3 gün tam veya yarım günlük programlar, oyun otobüsleri, çocuk-ebeveyn programları ücretsiz olması, var olan ancak kullanılmayan/atıl durumda olan fiziksel mekanların donatılmasıyla hızlı bir şekilde ve düşük maliyetler ile oluşturulması, Millî Eğitim Bakanlığı onaylı eğitim programının vizyon ve ilkelerini temel alması ve Millî Eğitim Bakanlığı'nın kalite standartları temelinde hayata geçirilmesi öngörülmektedir."

Toplum temelli uygulamaların yaygınlaştırılması ile her çocuğun hizmetlerden ücretsiz olarak yararlanabileceğini, kadının ekonomik ve toplumsal hayata girişinin önü açılarak toplumsal kalkınmanın desteklenmiş olacağını belirten Başak, "Her çocuk en temel hakkı olan eğitimden yararlandıkça daha mutlu ve başarılı bir geleceğe adım atacak, ülke refahının artmasında pay sahibi olacaktır. Yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, kamu kurumları, üniversiteler, meslek odaları, sendikalar ve ilgili tüm paydaşlar, toplum temelli uygulamaların yaygınlaştırılmasını destekledikleri ölçüde kamusal ve kurumsal sosyal sorumluluklarını yerine getirmiş ve bölgesel ve toplumsal kalkınmayı hızlandırmış olacaklardır" şeklinde konuştu.

21 Mayıs 2012 Pazartesi

UNICEF İyi Niyet Elçileri Türkan Şoray, Müjdat Gezen ve Kıvanç Tatlıtuğ Çocuklara Nasıl Yardım Edebileceğimizi Anlatıyor

UNICEF'in okul öncesi eğitimin güçlendirilmesi için başlattığı yeni reklam kampanyasında UNICEF iyi niyet elçileri olan Türkan Şoray, Müjdat Gezen ve Kıvanç Tatlıtuğ; çocuklara nasıl yardım edebileceğimizi anlatıyor;


Erzincan'da 8. Okul Öncesi Eğitim Şenlikleri başladı

Erzincan İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından hazırlanan 'Okul Öncesi Eğitim Şenlikleri' makam ziyaretleri ile başladı. Minik öğrenciler, İl Milli Eğitim Müdürü Necmi Özen ile birlikte Vali Selman Yenigün’ ü ziyaret ederek düzenlenecek etkinliklere davet etti.


8. Okul Öncesi Eğitim Şenlikleri kapsamında Vali Yenigün'ü ziyaret eden minik öğrenciler, Yenigün'e çiçek ve davetiye verdi.


Bir süre minik öğrencilerle sohbet eden Erzincan Valisi Selman Yenigün, "“Biliyorsunuz okul öncesi eğitim artık Milli eğitimimizin son derece önem verdiği bir çağ. Bu konudaki çalışmalarda hızla sürdürülecektir. İlimizde de aynı şekilde okul öncesi eğitimin tüm 4-6 yaş gurubu çocuklarımızın faydalanmasına yönelik hazırlıklarımızı devam ettiriyoruz. Yakın bir zamanda ümit ve temenni ediyoruz ki bu yaş gurubundaki çocuklarımızın hepsi okul öncesi eğitimi alarak temel eğitime başlayacak. Bu anlamda okul öncesi eğitimin son derece yararlı olduğu da gözleniyor. Bu anlamda da bu şekil bir karar verilmiştir. Buradaki yavrularımızın hepsi temel eğitimin adayıdır.” dedi

14 Mayıs 2012 Pazartesi

AÇEV: Neden Okul Öncesi Eğitim Dışarıda bırakıldı?

   Okul öncesi eğitimi dışarıda bırakan '4+4+4' eğitim tasarısı ile ilgili tartışmalar sürüyor. Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) da bir açıklama yaparak eleştirilerini dile getirdi. AÇEV'in açıklamasında "Okul öncesinin zorunlu eğitim kapsamına alınması beklenirken neden dışarıda bırakıldığını anlamış değiliz" ifadesine yer verildi.


Açıklamada, 2005'te AÇEV tarafından başlatılan '7 Çok Geç' kampanyası kapsamında Türkiye'de okul öncesi eğitimin önemli bir ivme sağladığı belirtildi. Ve 2005 yılında 60-72 ay çocukları arasında yüzde 22 olan okul öncesi eğitimi okullaşma oranının 2011'de yüzde 67'ye ulaştığı bildirildi. Hükümet programında ve kalkınma planlarında yer alan 2013 yılında okul öncesi eğitimi yüzde 100'e ulaştırılması hedefi Milli Eğitim eski Bakanı Nimet Çubukçu ve Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer tarafından da yinelendiği hatırlatıldı. Dün AK Parti tarafından Meclise sunulan, kamuoyunda '4+4+4' eğitim tasarısı olarak bilinen 'İlköğretim ve Eğitim Kanunlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin okul öncesi eğitime olası yansımaları şöyle sıralandı:


- Türkiye'de okul öncesi eğitimin zorunlu eğitim kapsamına alınması beklenirken ve tüm açıklamalar buna işaret ederken bu kanun teklifinde neden okul öncesi dışarıda bırakılmış anlamış değiliz.

- Okul öncesi eğitimin okul başarısını doğrudan etkilediği bilinmektedir. Dolayısı ile ilköğretim ile ilgili düzenlemelerin okul öncesi eğitim ile ilgili düzenlemelerle entegre biçimde ele alınması gerekmektedir.

- Okul öncesi eğitim zorunlu eğitim kapsamına alınmadığı sürece hizmetin devamlılığı garanti altına alınmadığı gibi eğitim politikalarında ve yatırımlarında önceliklendirilmeme riski taşır. Ayrıca, ilköğretimin kalitesi de olumsuz etkilenir.

- Okul öncesi eğitim konusunda toplumun bilinçlenmesi ve talebin oluşması sağlanmıştır. Toplum okul öncesi eğitimin hükümet tarafından önceliklendirdiğini düşünmektedir. Bu talep ve algı karşısında okul öncesi eğitimin bu kanun teklifi dışında tutulması toplumun beklentileri ile örtüşmemektedir.

- Okul öncesi eğitim zorunlu eğitim kapsamında olmadığı için ücretli olmakla beraber eğitim araç ve gereçleri devlet tarafından karşılanmamaktadır. Okul Öncesi eğitimin ücretli olarak devam etmesi en ihtiyaç sahibi kitlelerin ulaşmasını engellemekte ve toplumda fırsat eşitliğini olumsuz yönde etkilemektedir.

13 Mayıs 2012 Pazar

Okul Öncesi Dönemde Çocuklara Kitap Okuma Sevgisi Nasıl Kazandırılır?

TÜZDER Yönetim Kurulu Başkanı M. Hilmi Eren; okul öncesi dönem çocuklarına kitap sevgisinin nasıl aşılanabileceğini anlatıyor:


'Okul öncesi eğitim zorunlu olmalı! Neden mi?..'

Eğitimciler 12 yıllık kesintili zorunlu eğitim adına oluşturulan yasa teklifinde okul öncesi eğitim zorunluluk kapsamına alınmadığı için teklifin geri çekilmesini talep ediyor.


"Okul öncesi eğitim adına 2009 yılı itibarıyla büyük atılımlar,projeler gerçekleştirildi. Bunun yanı sıra bizler okul öncesini yaygınlaştırmak adına canımız pahasına ev ev dolaşarak alan taraması yaptık. Yapılan çalışmalarla geçmiş yıllara göre okul öncesi eğitimde çok büyük değişiklikler yaşanarak ciddi oranda okullaşma sağlandı.Ve beklide en önemlisi şuan birçok kişi okul öncesi eğitime çok sıcak bakıyor ,çocuklar üzerindeki öneminin bilincinde.

Son olarak dün akşamki haberde gördük ki okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması adına büyük bir hata yapılıp 1.sınıf 60 aylıktan itibaren başlayacak.Okul öncesi eğitim öğrencilerinin büyük çoğunluğunu 6 yaş grubu oluşturmakta.Bu yapılacak olan yeni düzenle ile hem çocuklar yaşlarının getirdiği becerilerin çok daha fazlasını göstermek zorunda kalacak ve gösteremeyip başarısızlık duygusuna kapılacak ki eğitimde başarısızlık duygusu küçük yaş çocuklarına tattırılmamalı.60 aylık olan bir çocuk özbakım becerilerinde tam olarak yetkinleşmemiş iken okuma-yazma öğrenmek mecburiyetinde kalacak.okul öncesi eğitimi yaygınlaştırma açısından ele alır isek son derece vahim bir durum karşımızda.

Türk insanları hepimizin bildiği gibi zorunda bırakılmadığı sürece yapılan uygulamalara katılmaz.İlköğretim zorunluluğu sürecinden hatırlamanızı isterim.Kaldı ki okul öncesi eğitim öğrenmenin en yüksek olduğu dönem olmasına rağmen ülkemizde son birkaç yıldır hak ettiği değeri görmektedir.Yukarıda da bahsettiğim gibi Okul öncesi eğitim öğrencilerinin büyük çoğunluğunu 6 yaş grubu oluşturmakta bu sebeple 1.sınıf eğitimi 60 aylıktan itibaren başlatıldığı ve aynı zamanda okul öncesi eğitim zorunlu kapsamına alınmadığı takdirde yapılan ve yapılacak olan tüm çalışmalar önemini yitirecektir.Anne babalar “nasıl olsa 6 yaşında 1.sınıfa başlayacak 1 sene daha evde otursun hem anasınıfı çok masraflı o masrafı kendimize yaparız”diyecekler ve eğitim tamamen göz ardı edilecektir.

Bu durumda okullaşma oranı hızla düşecek 6 yaşında anasınıfına göndermesi gereken veli çocuğu 1.sınıfa gönderecek sınıflar boşalıp kapanmak durumunda kalacak ve öğretmenlerimiz norm kadro fazlası haline gelip il veya ilçelerdeki okullara yönlendirilecek.Açık öğretim fakültesi ve Eğitim fakültesinde okuyan binlerce arkadaşımız atama beklerken atamaları yapılamayacak ve işsizler ordusuna daha binlercesi eklenecek.Saydığım olumsuzlukların yaşanmaması için kabul edilen teklifin yazdığım tüm boyutları ile düşünülmesini,geri çekilmesini ,okul öncesi eğitimin zorunlu olmasını sizden talep ediyorum."

-Abbas GÜÇLÜ

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Okul Öncesi Eğitimde Ücretli Öğretmen Görevlendirilmesi

Okul öncesi eğitimde öğretmen ihtiyacının atanan öğretmenler yoluyla giderilememesi halinde...



Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), okul öncesi eğitimde öğretmen ihtiyacının atanan öğretmenler yoluyla giderilememesi halinde, okul öncesi çağı çocuklarının gelişim özellikleri dikkate alınarak, ücretli öğretmen görevlendirecek.

MEB Okulöncesi Eğitimi Genel Müdürlüğü’nce yayımlanan genelgede, öğretmen sayısının yetersiz olması halinde, yüksek öğrenimli olmak koşuluyla, resmi görevi bulunmayanlar ile emeklilere, okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim, özel eğitim ve yaygın eğitim kurumlarında haftada 30 saate kadar ek ders görevi verildiği hatırlatıldı.

İllerde, okul öncesi eğitimde öğretmen ihtiyacının, atanan öğretmenler yoluyla giderilememesi halinde, okul öncesi çağı çocuklarının gelişim özellikleri dikkate alınarak ücretli öğretmen görevlendirilmesinde, Milli Eğitim Bakanlığı Yönetici ve Öğretmenlerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Kararında yer alan kriterlerin uygulandığı belirtildi.

Bu kriterlere ek olarak, bazı kriterlerin de öncelik sırasına göre uygulandığı ve ilk önceliğin Talim ve Terbiye Kurulu kararına göre Okul Öncesi Öğretmenliğine kaynak teşkil eden yükseköğretim programlarından mezun ataması yapılamamış öğretmenlerden, yüksek lisans belgesi/diploması olanlara verildiği kaydedildi.

Talim ve Terbiye Kurulu kararına göre, Okul Öncesi Öğretmenliğine kaynak teşkil eden yükseköğretim programlarından mezun (Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi mezunları dahil) ataması yapılamamış öğretmenlerden lisans belgesi/diploması olanların da görevlendirileceği belirtildi.

Ücretli öğretmen görevlendirilmesi için uygulanacak diğer kriterler ise öncelik sırasına göre şöyle:


"Üniversitelerin Ev Ekonomisi Yüksek Okulu Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü mezunları, üniversitelerin okul öncesi öğretmenliği, anaokulu öğretmenliği, çocuk gelişimi ve okul öncesi eğitimi öğretmenliği, çocuk gelişimi ve eğitimi öğretmenliği veya çocuk gelişimi ve eğitimi bölümü önlisans mezunları, Meslek Yüksekokulu Çocuk Gelişimi Bölümü, Meslek Yüksekokulu Hemşirelik ve Bakım Hizmetleri Bölümü Çocuk Gelişimi Programı ön lisans mezunları, Açıköğretim Fakültesi Okul Öncesi Eğitimi Öğretmenliği Bölümünde okuyup önlisans mezunu olduğunu belgelendirenler, Kız Meslek Lisesi Çocuk Gelişimi mezunu olup herhangi bir alanda yüksekokul mezunu olanlardan okul öncesi eğitim alanında düzenlenecek seminer programını başarı ile tamamlayanlar, halen ilköğretim okullarında görevli norm kadro fazlası sınıf öğretmenleri ile sınıf öğretmenliği alanına kaynak teşkil eden yükseköğretim programlarından mezun olup atanamamış olanlardan okul öncesi eğitim alanında düzenlenecek seminer programını başarı ile tamamlamış olmak."

11 Mayıs 2012 Cuma

Prof. Dr. Peter Moss “Okul Öncesi Eğitimin Güçlendirilmesi” Projesi için Türkiye’ye geldi

“Okul Öncesi Eğitimin Güçlendirilmesi” Projesi dünyaca ünlü uzmanları Türkiye’ye getirmeye devam ediyor. Prof. Dr. Peter Moss, Millî Eğitim Bakanlığı yetkilileri, Türkiye’deki okul öncesi eğitimi uzmanları, çocuk gelişim uzmanları, akademisyenlerle bir araya geldi.

  

Proje kapsamında faaliyetleri devam eden kurumsal okul öncesi eğitimi ve gündüz bakım hizmetlerinde çocuklara ve uygulayıcılara yönelik programların geliştirilmesi çalışmasına katkıda bulunmak amacıyla, uluslararası akademisyenlerin katılımı ile gerçekleştirilen konferanslar dizisinin ilki Prof. Dr. Peter Moss ile 22 Mart 2012 tarihinde yapıldı.

Uluslararası alanda okul öncesi eğitim programlarının tanıtılması, etkili programların temel yaklaşımlarının tartışılması ve gözden geçirilmekte olan programların içeriklerinin tartışılması amacıyla gerçekleştirilen konferansta Prof. Dr. Moss “Erken Çocukluk Eğitimi ve Bakımı için Alternatif Yönelimler” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi.

Erken Çocukluk Algısı Önemli Çünkü…


Sunumunda alternatif yaklaşımlar çerçevesinde okul öncesi eğitimde etik, demokrasi, çocuk algısı gibi konuları tartışmaya açan, dünyada erken çocukluk merkezlerinden ve bütüncül yaklaşımlardan iyi örnekleri katılımcılarla paylaşan Prof. Dr. Moss, özellikle erken çocukluk algısının çok önemli olduğunu belirtti. Algının, çocuklara sağlanan hizmetleri de etkileyeceğini belirten Moss, konferansın ikinci kısmında katılımcıların sorularını yanıtladı.

Uyum Sağlayamayan Çocuk Anasınıfına Dönebilecek


Milli Eğitim Bakanlığı Temel Eğitim Genel Müdürü Funda Kocabıyık, 12 yıllık zorunlu eğitime yönelik uygulamalara ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, 2012-2013 eğitim ve öğretim yılı için 30 Eylül 2012 tarihi itibarıyla 66 ayını tamamlayan tüm çocukların okul kayıt işlemlerinin e-okul sistemi üzerinden merkezden yapılacağını belirtti.

Kocabıyık, ilköğretime başlama yaşının 66 ay olduğunu belirterek, velilerin 60-66 aylık çocuklarını ilkokula başlatmak istemeleri durumunda Haziran ayındaki kayıt döneminde okullara dilekçe verebileceklerini bildirdi.
Kayıtların, öğretmenlerden oluşan heyetin onayıyla gerçekleştirileceğini ifade eden Kocabıyık, ''60-66 ay dönemindeki çocukların dilekçeyle ilkokula başlamalarının ardından uyum sağlayamamaları durumunda veli istediği zaman çocuğunu çekip okul öncesi eğitime kaydettirebilecek'' dedi.
Kocabıyık, ''İlkokul birinci sınıf akademik başarı odaklı bir dönem olmaktan çıkıp daha çok çocuğun oyunla öğrendiği, okula uyumunun geliştirildiği, sosyalleştiği, müzikle, resimle, oyun oynayarak öğrendiği bir dönem haline getirilecek'' diye konuştu.

Kapıtılan okullar değerlendirilecek


Kocabıyık, zorunlu eğitimi kademeli olarak arttıran sistemin uygulanmaya başlamasıyla okul binası ihtiyacı doğacağını belirterek, ''Kapattığımız okulların tespiti ve değerlendirmelerini illerden istedik. Yeniden açılacak durumdaysa imkanlar ölçüsünde yeniden o okulları elden geçirip açacağız'' dedi.
Daha önce 6, 7 ve 8. sınıf öğrencilerinin, yatılı ilköğretim bölge okulunda (YİBO) eğitim gördüğünü, 1, 2, 3, 4 ve 5. sınıfların ise gündüzlü eğitim aldığını hatırlatan Kocabıyık, ''Yeni düzenlemeyle 5, 6, 7 ve 8. sınıfları yatılı okullara alabileceğiz. İsterlerse yatılı kalarak öğretime devam edebilecekler. 1, 2, 3 ve 4. sınıflar ise gündüzlü eğitim görecek'' dedi.

İmam hatip ortaokullarına kayıtlar
İmam hatip ortaokulları kayıtlarına ilişkin de bilgi veren Kocabıyık, ilk dört yılı bitiren öğrencinin, e-okul sisteminden ikinci dörtteki döneme kayıt olacağını söyledi.Kocabıyık, ''Hem çocuk hem ailesi imam hatip ortaokulunu tercih ederse istediği imam hatip ortaokuluna başvurduğunda kayıt taşıyacak, kaydını oraya alacak'' diye konuştu.

Eğitimciler 5 Yaş'a Tepkili!

Okula başlama yaşının 5 yaşa indirilmesini eğitimciler uygun bulmuyor. İşte nedenleri :


 1. MEB, 2011-2012 istatistiklerini henüz yayınlamadı. 2010-2011 verilerini baz aldığımızda 1. sınıfa başlayan öğrenci sayısının 1.4 milyon olduğunu görüyoruz. Bu yıl anaokuluna gitmeden 1. sınıfa başlayacaklarla birlikte bu sayı neredeyse ikiye katlanacak. Bu durumda MEB’in okul-derslik ve bir ölçüde öğretmen olanakları bu artışı karşılayabilir mi? Kalabalık sınıflarda okuma-yazma öğrenme ve öğretme işi çileye dönüşmez mi?

2. MEB, ikili öğretimden tam güne geçmeye çalışıyor. Yıllardır çabalar bu yönde. Bu düzenleme ile ikili öğretim yapan okulların sayısı artmayacak mı?

3. Bu yıl 1. sınıfta yaşanacak yığılma, çocuklarımızı üniversiteye girişe kadar her düzeydeki sınavda takip etmeyecek mi? Sistemi sınav odaklı olmaktan çıkarmadan yapılacak böyle bir düzenleme bir neslin daha kaybı anlamına gelmiyor mu?

4. Anaokulunu bitirmiş çocuklar ile anaokulu eğitimi almadan gelen çocuklar arasındaki bilişsel farklılık, hazır bulunuşluk düzeyi öğrenme ortamında sorun yaratmaz mı?

5. 72 ayını doldurmuş çocuklar ile 60 ayını doldurmuş çocukların aynı okul ortamında bulunmaları -sınıf demiyorum, muhtemelen mümkün olan okullarda sınıfları ayırmayı düşünürler- fiziksel farklılığa bağlı olarak dengesizlik oluşturmaz mı?

6. Sınıf öğretmenlerinin 5 yaş çocuğuna nasıl yaklaşacakları ile ilgili pedagojik alt yapısı var mı?

7. Öğretim programlarımız bu sisteme göre tasarlanmadı. Programlarda revizyona gitmeden eylül ayında bu uygulamayı başlatmak doğru mu?

 Dünya ülkeleriyle bir kıyaslama yapacağımız zaman UNESCO verilerini, Avrupa ülkeleri için Eurydice (Avrupa Eğitim Bilgi Ağı) diye bir kuruluşun verilerini esas alırız. Eurydice’te okula başlama yaşıyla ilgili olarak şu tablo yer alıyor:

       FourNorthern IrelandFiveEngland, Malta, Netherlands, Scotland, Wales
SixAustria, Belgium, Cyprus2, Czech Republic, Denmark3, France, Germany, Greece4, Hungary5, Iceland, Republic of Ireland, Italy, Liechtenstein, Luxembourg6, Norway, Poland7, Portugal, Romania8, Slovakia, Slovenia, Spain, Turkey ,Seven
Bulgaria, Estonia,Finland, Latvia9, Lithuania, Sweden
Görüldüğü üzere çoğu ülkede okula başlama yaşı 6. Çokça örnek gösterilen Finlandiya’da 7. Ama biz eğitimciler demografik yapı örtüşmediği için Finlandiya’yı beğenir, kıyaslamalarımızı Almanya ve Fransa ile yaparız. Onlarda da okula başlama yaşı 6. Danimarka, 2008 yılında okula başlama yaşını 7’den 6’ya çekmiş. Danimarka’nın nüfusu, 1. sınıfa başlayan öğrenci sayısı, alt yapı olanakları düşünüldüğünde sistem bunu kaldırmış olabilir. Ama bizim sistemimiz bu tarz değişiklikleri kaldıramaz. Daha da ilginci Danimarka gibi benzer şekilde okul yaşını 7’den 6’ya düşüren Polonya, bunu 2009-2012 yıllarına yaymış.
     İngiltere’yi çok örnek veriyorlar. İngiltere’de okullarda yardımcı öğretmenlik diye bir uygulama olduğunu biliyor mu insanlar? Aynı sınıfa iki öğretmen girer ve yükü paylaşır. Böyle bir örnek bizimle mukayese edilebilir mi?

10 Mayıs 2012 Perşembe

Zorunlu Okul Öncesi Eğitim Rafa Kalktı!

Zorunlu okul öncesi eğitim rafa kalktı

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), okul öncesi eğitimin 2013’ten itibaren zorunlu olmasına yönelik çalışma yürütürken, Ak Parti tarafından hazırlanan 12 yıllık kademeli eğitim sisteminde “okul öncesi”ne yer verilmemesi dikkati çekti. Halen 71 ilde öğrenciler zorunlu okul öncesi eğitimi alırken, teklif bu haliyle okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılmasının önünde engel oluşturdu. MEB yetkilileri, “okul öncesine” ilişkin hedeflerde değişiklik yapılmayacağını belirtirken, bugün teklif üzerine TBMM Milli Eğitim Komisyonu’nda yapılacak görüşmede Bakan Ömer Dinçer’in konuya dikkat çekeceği öğrenildi.

71 ilde zorunlu oldu
Avrupa Komisyonu’nun da desteklediği ve 17 milyon doları bulan mali yardım taahhütünde bulunduğu proje kapsamında, geçen yıllar içerisinde zorunlu okul öncesi eğitim yapılan il sayısı 57’ye ulaşırken, bu yıl 14 il (İzmir, Tekirdağ, Ordu, Konya, Erzurum, Iğdır, Zonguldak, Kastamonu, Kayseri, Ankara, Diyarbakır, Bursa, Kahramanmaraş ve Adana) daha uygulamaya katıldı. Böylece, okul öncesi eğitimin zorunlu olarak uygulandığı il sayısı 71’e yükseldi.
MEB’de tüm planlar okul öncesi eğitimin gelecek yıl Türkiye genelinde zorunlu uygulanmasına ilişkin yürütüldü. Fiziki mekan yetersizliğinin önüne geçilebilmesi için MEB, hayırseverlere çağrı yaparak nakdi yardım yerine anaokulu yaptırılmasını istedi. Türkiye genelinde zorunlu okulöncesi eğitimin uygulandığı illerde yüzde 67 okullaşma oranına ulaşılırken, MEB ayrıca 11 ilde ayrıca 17 mobil anaokulu ile eğitim hizmeti veriliyor.

Kademeden çıktı
Ak Parti, 18. Milli Eğitim Şurası’nda “tavsiye kararı olarak alınan” 1 yıllık zorunlu okul öncesi eğitime, “kademeli eğitim” içerisinde yer vermedi. Şurada kademeli eğitime ilişkin alınan “1+4+4+4 formülünde” değişikliğe giden Ak Parti, söz konusu düzenlemeye ilişkin yasa teklifini TBMM Başkanlığı’na sundu.
Teklifte, 12 yıllık zorunlu eğitim kapsamında okul öncesi eğitim “mecburi” sayılmadı. Ak Parti Grup Başkanvekili Nurettin Canikli ve bazı milletvekillerinin yasa teklifi, bugün komisyonda görüşülecek.

‘Geriye gidiş’ eleştirisi
Türk Eğitim Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, zorunlu okul öncesi eğitime teklifte yer verilmemesine tepki göstererek, “Bu çok ciddi bir tezat. Okul öncesi eğitim 71 ilde zorunlu olarak devam ediyor bundan geriye gidiş olur. Hükümetin okul öncesi eğitimde havlu attığını, öğretmen ve fiziki alt yapı ihtiyacının karşılanamadığını gösteriyor” dedi.
Eğitim Sen Basın Yayın Sekreteri Tuğrul Culfa da teklifin zorunlu eğitimi fiilen 4 yıla indirdiğini savundu.

2012-2013 yilindan itibaren AOF Okul Oncesi Ogretmenligi kapatiliyor!


Yükseköğretim Kurulu (YÖK) rektörlere gönderdiği bir yazı ile 5 Nisan günü yapılan toplantıda alınan karar gereği Fen Edebiyat fakültesi öğrencilerine pedagojik formasyonu ve eğitim fakültelerinin bazı bölümlerinin ikinci öğretimlerini kaldırdığını duyurdu. 21 Mart günü yapılan Öğretmen Çalışma Grubu'nun yaptığı toplantıya atıfta bulunulan kararın sebebi olarak bu bölümlerde ortaya çıkan öğretmen fazlası gösterildi.

YÖK'ün rektörlere gönderdiği kararlar şöyle sıralandı:

a) Yüksek Öğretim Genel Kurulu’nun 09.02.2012 tarihli toplantısında alınan öğretmenlik programlarında açık veya uzaktan eğitim sistemiyle lisans programlarına öğrenci alınmaması hususundaki kararı da dikkate alınarak 2012-2013 eğitim-öğretim yılı da dahil olmak üzere Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi bünyesinde yer alan Okul Öncesi Öğretmenliği ile İngilizce Öğretmenliği programları ile öğrenci alan mevcut uzaktan eğitim öğretmenlik prgramlarının öğrenci alımının durdurularak kapatılmasına,
b) Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmen ihtiyacı olan Okul Öncesi Öğretmenliği, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, Özel Eğitim Bölümü öğretmenlikleri, İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği ikinci öğretim programları hariç eğitim fakülteleri bünyesinde yer alan diğer alanlardaki mevcut ikinci öğretim programlarının kapatılmasına, kapatılan alanlarda yeni ikinci öğretim programlarının açılmamasına,

c) Yeni pedagojik formasyon sertifika programları açılmamasına ve daha önce açılmasına izin verilen programların da mevcut öğrencilerin işlemleri bittikten sonra kapatılmasına, karar verilmiştir.

8 Mayıs 2012 Salı

"Ben de, ben de" Okul Öncesi Egitim Projesi


   Okul öncesi egitim, çocukları hem sosyal hem de duygusal olarak hayata hazırlar. Sözel ve sayısal becerilerini geliştirebilme olanagı bulan çocuk, okulda daha başarılı olur. Bu fırsatı "her çocuk" hak eder.

   Binlerce çocuğa kaliteli bir okul öncesi egitimi saglamayı hedefleyen "Ben de ben de!" projesine katkıda bulunmak sizin elinizde.

İlgilenenler için :

Türkiye’de Okul Öncesi Egitimin Tarihçesi

  

Türkiye’de Cumhuriyet döneminden önce küçük yaştaki çocukların eğitimi ile ilgili çalışmalar 15. yüzyılda, Fatih Sultan Mehmet zamanına kadar uzanır. Bu dönemde vakıflar aracılığı ile kurulan, eğitim kurumları arasında yer alan ‘’Sıbyan Okulları’’ bir anlamda okul öncesi eğitim kurumlarının ilk örnekleri sayılabilirler. Osmanlı döneminde yerli halk için olmamakla birlikte azınlıklar ve yabancılar için büyük kentlerde anaokullarının açıldığı görülür.

1913-1917 yılları arasında İmparatorluk sınırları içerisinde resmi anaokulları açılmıştır.

Emrullah Efendi’nin nazırlığında 1913 yılında çıkarılan ‘’Tedrisat-ı İptidaiye Kanunu Muvakkatı’’ (Geçici İlköğretim Kanunu) ile anaokullarının ülkenin her yerine yaygınlaştırılması emredilmiştir. Bu kanunda Ana Mektepleri ve Sıbyan Sınıfları’nın ilköğretime bağlı olduğu belirtilmiştir.

Cumhuriyet ilan edildiği tarihte, yaklaşık 80 anaokulu bulunuyordu.

1927-1928 öğretim yılında Ankara’da öğretim süresi iki yıl olan Ana Öğretmen Okulu açılmıştır. 1930-1931 yılına kadar faaliyet gösteren bu okul da kapatılmıştır.

1992 yılında 3797 sayılı kanunla Merkez Teşkilatı bünyesinde yeni bir birim olarak ‘’Okul Öncesi Eğitimi Genel Müdürlüğü’’ kurulmuştur.